Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü

Hazırlayan: Melis KARAKOC

1999 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, 25 Kasım günü “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan edildi. Bu çerçevede, her 25 Kasım’da tüm ülkelerde çeşitli etkinlikler düzenleniyor, kadına yönelik şiddet konusunun gündeme alınması, tartışılması ve farkındalık yaratılması için çalışılıyor.

Bu gün için 25 Kasım tarihinin belirlenmesinin sebebi 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanıyor. Dominik Cumhuriyeti`nin Cibas bölgesinde dünyaya gelen ve Mirabal Kardeşler (Kelebekler diye adlandırılırlar.) olarak tanınan üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyorlardı. Patria 1960 yılının haziran ayında Clandestine Hareketini kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezasına çarptırıldılar. 1960 yılının Kasım ayı başlarında Trujillo tarafından ülkede iki tehlikenin varlığından söz edildi: Kilise ve Mirabal Kardeşler! 25 Kasım 1960`ta üç kız kardeş tecavüz edilip öldürüldüler. Ancak araba kazasında öldükleri duyuruldu. Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.

Bu olay üzerine, önce Latin Amerikalı kadınlar, ardından da tüm dünya kadınları 25 Kasım’ı bir kınama günü olarak kabul etti. O günden beri her 25 Kasım’da kadına yönelik şiddet kınanıyor.

Birleşmiş Milletler `in 1999 yılında aldığı karar doğrultusunda her yılın 25 Kasım günü Türkiye`de de “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü“ etkinlikleri kapsamında kadına yönelik şiddet gündeme getiriliyor.

Kadına yönelik şiddetin alt dinamiğini ataerkil yapı oluşturduğu için bu sorun uzun yıllar geri plana atıldı ve hakkında çok fazla çalışma yapılamadı. Bu konuya çekilen toplumsal dikkatin son yirmi yılda arttığı görülmektedir. Son yirmi yılda artan şiddet sorunu sebebiyle toplumsal farkındalık arttı ve bunu önlemeye yönelik gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde pek çok değişim yaşandı. Şiddet , özellikle kadına ve çocuğa karşı , dünyada açık bir insan hakları ihlali ve bir kamu sağlığı sorunu olarak görülmeye başlandı. Bu kapsamda uluslararası pek çok sözleşme imzalandı ve pek çok ülkede yasalar çıkarıldı. Bunlardan en önemlilerinden biri ‘Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşmedir. (İstanbul Sözleşmesi)

Sözleşme, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmıştır ve uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme niteliği taşımaktadır. Sözleşme, İstanbul’da imzaya açılmış olması nedeniyle İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. İlk defa bağlayıcı olan ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu vurgulanan bu sözleşmede, ayrıca bağımsız bir denetim mekanizması kurulmasına ilişkin düzenlenme yapılmıştır. Sözleşme’nin amacı: Kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son verilmiş bir Avrupa yaratmaktır. Sözleşmenin önemli bir özelliği de aile içi şiddetin kapsamını genişletmesidir. Aile içi şiddetin sadece fiziksel ve psikolojik boyutuna değil ekonomik boyutuna da dikkat çekmektedir. Sözleşmede kadına karşı şiddetle mücadele için kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak üzere önleme, koruma, kovuşturma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları konularına yer verilmiştir.

Sözleşme, kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda aydınlatıcı ve etkin bir rol oynamıştır. Sözleşmenin amaçları şunlardır:

Madde 1

a) Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak

b) Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

d) Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası iş birliğini yaygınlaştırmak;

e) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde iş birliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Ayrıca izleme mekanizması (GREVIO adı verilen) kurularak uzmanlar grubunun Sözleşme’nin taraf devletlerce uygulanmasını izleyecek olması, Sözleşme’nin bağlayıcılığını ve yaptırım gücünü artırmaktadır.

Türkiye de bu kapsamda çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin Türkiye’de 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” 14.1.1998 tarihinde kabul edilmiş ve 17.1.1998 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, AB’ye uyum sürecinde 20 Mayıs 2003 tarihinde İş Kanunu’nda yapılan değişiklikle, İş K. 24. maddesinde “İş yerinde cinsel tacizin işçinin iş sözleşmesini derhal fesih edebilmesi için haklı neden oluşturduğu…” kabul edilmiştir. Bunların yanı sıra, kadına yönelik fiziksel, cinsel, ekonomik şiddetin önlenmesini sağlamak ve faili cezalandırmak üzere Türk Ceza Kanunu’nda, Türk Medeni Kanun’da ve Türk Borçlar Kanunu’nda yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Kaynaklar: http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2012-99-1169.pdf

https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?documentId=0900001680462545

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir