Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AİHM Kararlarının Türk Hukukuna Etkisi

CEREN ÖZBEK

Genel olarak;

‘‘İnsanların doğuştan, vazgeçilmez ve devredilmez bir takım haklara sahip olduğu, bu hakların devletten önce geldiği ve devletin görevinin bu hakları tanıyarak geliştirmek olduğu fikri özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden canlanmıştır ve yeni arayışlar içine girilmiştir.’’ Bu bağlamda Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949 yılında Avrupa Konseyi kurulmuştur.[1] Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa Konseyi’ne üye devletler tarafından 1950 yılında Roma’da bu amaç doğrultusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) imzalanmıştır. Böylelikle dünyada barış ve adaletin temelini oluşturan, korunması demokratik bir siyasal rejime ve insan hakları çerçevesinde ortak bir anlayışa dayanan bir yapı oluşturulmak suretiyle, sadece bu Sözleşme’yi imzalayan devletlerin vatandaşlarının değil, tüm dünya vatandaşlarının temel özgürlüklerinin korunması öngörülmüştür. AİHS, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir.

AİHS, insan hakları alanında dünyada mevcut olan en gelişmiş sözleşmedir ve Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi gibi bölgesel antlaşmalara örnek teşkil etmiştir. Sözleşme ile güvence altına alınan hakların uygulanmasını denetlemek amacıyla Fransa’nın Strazburg şehrinde yeni bir uluslararası mahkeme kurulmuştur. Mahkeme faaliyette bulunduğu yaklaşık yarım asırlık dönem içerisinde medeni ve siyasal hakların ihlali söz konusu olduğunda bireysel ve devlet başvuruları üzerine 12.000’den fazla hüküm vermiştir. Bu hükümler ile bireyler ilk defa devlet karşısında haklarını savunabilir hale gelmiştir.[2] AİHM, Avrupa Konseyi’nin yargı organı olarak bağlayıcı bir nitelik taşımaktadır ve Mahkeme’nin verdiği kararlara devletlerin uyma yükümlülüğü vardır (AHİS, m.46).[3] Çoğu zaman bu kararlar, ülkelerin mevzuatlarını ve bu bağlamda uygulamalarını değiştirmeye yöneliktir. AİHM’ye söz konusu yargı yetkisi Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan 47 ülke tarafından tanınmıştır.

Dünyada barışın ve adaletin sürdürülebilmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması adına “AB Adalet Divanı”, “Uluslararası Adalet Divanı”, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, “ Temel Haklar Şartı” gibi çok çeşitli oluşumlar meydana gelmiştir ve hala bu konular hakkında çalışmalar devam etmektedir. Ancak bunlar AİHS ve AİHM ile karıştırılmamalıdır.

AİHM’nin Yapısı:

AİHS’nin 1 Kasım 1998 tarihli, 11 nolu protokolü öncesinde belirlenen esaslara göre, sözleşmenin denetim sistemi iki aşamadan oluşmaktaydı. Bunlar; “Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (kısaca Komisyon)” tarafından yapılan ön inceleme ve “Avrupa İnsan Hakları Divanı (kısaca Divan)” veya “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi” tarafından yürütülen karar aşamasıydı. Sözleşme’ye taraf devletlerin yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri AİHK, AİHD ve Bakanlar Komitesi tarafından denetlenmiştir.[4] Ancak konseye üye ülkelerin sayısındaki artışla birlikte yargılama hızını kabul edilebilir bir hale getirmek amacıyla 1 Kasım 1998’te yürürlüğe giren 11 nolu protokol ile Komisyon ve Divan yerini tek ve tam zamanlı çalışan yeni bir mahkemeye bırakmıştır. Bakanlar Komitesi ise sadece mahkemenin aldığı kararların yerine getirilmesini denetleme görevi ile sınırlandırılmıştır. Bu protokolden önce Komisyon tarafından haklı bulunan başvurular Bakanlar Komitesi tarafından AİHS’nin ihlal edilip edilmediğinin tespiti ile ve eğer ihlal olduğu kanaatine varılmış ise Divan önüne getirilmeden,  mağdura tazminat ödenmesine karar verilmesiyle çözümlenebilirdi.[5]. 11 nolu protokol ile AİHS’nin denetim organı tek mahkeme sistemine dönüşmüştür. Ancak yeni mahkemenin de kendi içinde yapılanması ile “üç hakimlik komiteler”, “yedi hakimlik daireler” ve bir “on yedi hakimlik büyük daire” oluşturulmuştur. Ancak bu birimlere ek olarak değiştirilen 14 nolu protokolün 26. maddesi ile AİHM’nin iş yükünü azaltmak amacıyla “tek hakimlik birimler” oluşturulmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 20. maddesine göre, AİHM, AİHS’ye taraf devlet sayısına eşit sayıda hakimden oluşur. Sözleşmeyi 47 ülke imzalamıştır ve buna bağlı olarak 47 hakim görev yapmaktadır. Hakimler görev süreleri boyunca bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda hareket edeceklerine inanılan, alanında uzman hukukçular içerisinden seçilir. Bu seçim AİHS’yi imzalayan her tarafın sunduğu üç adaylık liste üzerinden Avrupa Konseyi’nin müzakere ve karar organı olan Parlamenterler Meclisi tarafından yapılır. Bununla birlikte AİHS’deki,  1 Haziran 2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 14 nolu protokol ile değişikliğe uğrayan 23’üncü maddenin yeni şekline göre hakimler dokuz yıllık süre için seçilirler ve tekrar seçilmeleri mümkün değildir. Bir hakim, diğer hakimler tarafından üçte iki çoğunluk ile alınmış; hakimlik için gerekli koşulları artık taşımadığına dair bir karar olmadıkça, görevden alınamaz.

Tek hakim düzeninde görev alan hakim, adına seçilmiş bulunduğu taraf aleyhine yapılmış hiçbir başvuruyu inceleyemez (m.26/3). Buna karşılık aleyhine başvuru yapılmış devlet adına seçilmiş hakim, daire veya büyük dairede “doğal üye” olarak yer alır (m.26/4). Büyük Daire’de ayrıca Mahkeme başkanı, başkan yardımcıları, daire başkanları ve Mahkeme İçtüzüğü’ne göre belirlenecek diğer hakimler yer alırlar. Bir dairenin karara bağladığı bir dava 43’üncü madde uyarınca Büyük Daire’ye gönderildiğinde, kararı veren dairenin başkanı ve “doğal üye” dışında dairenin hiçbir üyesi Büyük Daire’de yer alamaz (m.26/5).

AİHM’nin İşleyişi:

AİHS, kapsamındaki haklarla ilgili yargısal nitelikte bir koruma sistemi getirmiştir. Mahkeme’nin yargı yetkisi 33, 34, 46 ve 47. maddelerle belirlenmiştir. Mahkemeye bir devletin AİHS’yi ihlal ettiği iddiasıyla iki yolla başvurulabilmektedir: “devlet başvurusu” ve “bireysel başvuru”.

Sözleşmeyi imzalamış her devlet, sözleşmeyi imzalamış diğer bir devletin insan haklarını ihlal ettiği kanısına varırsa, bunun için o devlet aleyhine AİHM’ye başvurabilir. Bunun yanı sıra AİHS’ye 11 nolu protokolle getirilen değişiklikler çerçevesinde, temel hak ve hürriyetlerin sözleşmeyi imzalamış bir devlet tarafından ihlal edilmesiyle kişiler, bu devlete karşı bireysel olarak başvurularını gerçekleştirebilirler. Bireylerin kendilerine doğrudan etkileri olmayan durumlar için üçüncü şahıs olarak başvuruda bulunma hakları yoktur. AİHM sadece gerçek kişiler tarafından değil, dernek, vakıf, şirket gibi tüzel kişiler tarafından hatta bazı durumlarda tüzel kişiliği olmayan kişi topluluklarının da başvurularını kabul etmektedir. Başvurucunun aleyhine başvurduğu devletin vatandaşı olması şart değildir. Aynı şekilde başvuran kişinin Avrupa Konseyi’ne üye bir devletin vatandaşı olması da gerekmez. Örneğin X ülkesinin vatandaşı olan bir kişi, Y aleyhine başvuruda bulunabilir. Ancak aleyhine başvuru yapılan devletin AİHS’yi imzalamış olması gerekir. Mahkemenin yargılama dili İngilizce ve Fransızca olmasına rağmen başvuru metni Konsey üyesi devletlerden birinin dili ile de yazılabilir.[6]

Değişen sistemle getirilen bir diğer yenilik ise, davaya taraf olmayan bir devletin ya da menfaatini ispatlamış olan bir kişinin de dava hakkında görüş bildirmesinin istenebilmesidir. Vatandaşı davaya taraf olan devlet de davada görüş bildirme hakkına sahiptir. Aynı zamanda duruşmaların artık aleni olarak yapılması kararlaştırılmıştır. Dinleyiciler duruşmaları izleyip görüntü almakta özgür, dava ile ilgili bilgi ve belgeler de kamuya açık olacaktır.[7]

Bir kimsenin başvuru yapabilmesi için öncelikle şikayet konusunun AİHS’ye veya ek protokollerle ön görülen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin olması gerekir. AİHS’de yer almayan haklara dayanarak yapılan ve bu sebeple reddedilen başvuruların sayısı oldukça fazladır. Ancak önemle belirtmek gerekir ki AİHM bu haklar bakımından genişletici yorum yoluna da başvurabilmektedir.[8]Diğer yandan, kişinin başvuruda bulunmasından önce devletlerin iç hukuk sistemlerini daha etkili hale getirmek amacıyla aleyhine başvurduğu devletin iç hukukunda hakkını araması sistemi getirilmiştir. Başka bir ifadeyle “iç hukuk yollarını tüketmesi” ve bu konuda olumsuz kesin bir karar alınmış olması gerekmektedir. Bu karar aldıktan sonra altı ay içinde yazılı olarak AİHM’ye başvurulabilir. Bu iki koşul devlet ve birey başvurusu için yerine göre tek hakim, komite veya daire tarafından incelenen  “kabul edilebilirlik” koşullarındandır. Ayrıca sadece bireysel başvuru için dikkate alınacak kabul edilebilirlik koşulları da bulunmaktadır. Bunlar başvuru dilekçesinin imzalı olması ve kime ait olduğunun bilinmemesi, başvuruda bulunulan konunun daha önce esas açısından Komisyon’da ve diğer uluslararası kurumlarda ele alınmamış olması, başvurunun Sözleşme’de güvence altına alınan haklara ilişkin olması gerekliliği, başvurunun açıkça temelden yoksun olmaması ve başvuru hakkının kötüye kullanılmaması gerekliliğidir.[9]

Başvuru kabul edilebilirlik koşullarını taşımıyorsa, AİHM, başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verir ve buna “kabul edilmezlik kararı” denir. Başvuru yukarıda belirttiğimiz kabul edilebilirlik koşullarını taşıyorsa, AİHM, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verir ve buna “kabul edilebilirlik kararı” denir. Önemle belirtilmelidir ki kabul edilebilirlik kararı başvuruyu sonuçlandırmaz, başvurunun gerekli ön koşulları taşıdığı ve esastan incelemeye değer bir başvuru olduğu anlamına gelir.[10]

Bu aşamaların tamamlanmasından sonra esas bakımından inceleme safhasına geçilir. Bu inceleme üç hakimlik komite veya yedi hakimlik daire tarafından yapılır. Fakat esas bakımından incelenmeye başlansa dahi kabul edilebilirlik şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı başvuru, Daire tarafından yargılamanın her aşamasında reddedilebilir. Ayrıca yine her aşamada Daire başvurunun kayıttan düşürülmesine de karar verilebilir. Bu karar başvuru konusu olayların incelenmesi sırasında verilir. Kayıttan düşürülme kararının verilebilmesi için başvuranın davadan vazgeçmesi, gizli olarak yürütülen dostça çözüm, komite veya daire tarafından bu çözümün insan haklarına saygı ilkesine dayanan bir anlaşma olduğunun teyit edilmesi, başvuranın davalı devlete karşı davayı takip etme niyetinde olmadığının anlaşılması gibi bazı şartların gerçekleştirilmesi gerekir. Daire esas bakımından yaptığı incelemede olayı hukuki açıdan incelemektedir.[11]

Dostane çözüm yoluyla hiçbir şekilde sonuca ulaşılamamışsa, AİHM, başvurunun esastan incelenmesine devam eder. Bu noktada gerek görülürse daha ayrıntılı inceleme yapmak amacıyla AİHM duruşma yapma yoluna başvurabilir. AİHM esas hakkında incelemelerini tamamladıktan sonra hükmünü verir. Aleyhine başvuruda bulunulan devletin herhangi bir ihlali olmadığı kanısına varırsa “ihlalin olmadığı hükmü” verilir; eğer aleyhine başvurulan devletin Sözleşmeyi ihlal ettiği kanısına varırsa “ihlal hükmü” verilir. İhlal hükmü, söz konusu devletin AİHS ve ek protokollerinde tanınan bir hakkı ihlal ettiği yolunda bir “tespit” içerir. Ayrıca AİHM, AİHS’nin ihlal edildiğine karar vermesi durumunda  “hakkaniyete uygun bir surette zarar gören tarafın tatminine hükmeder” (m. 41). Bu çerçevede AİHM, AİHS’yi ihlal eden devleti  “tazminat” ödemeye mahkum edebilir. İhlal hükmü, ilgili devletin ihlale yol açan eylem ve işleminin doğrudan doğruya iptal edilmesi sonucunu doğurmaz.

Dairelerin esas hakkındaki hükümleri, hükmün verildiği tarihten itibaren üç ay içinde taraflardan her birinin isteğine bağlı olarak “davanın Büyük Daire’ye gönderilmesi” istemi ile tekrardan incelemeye alınabilir (m.43/1).  Şayet böyle bir istek bulunmuyorsa “kesin(final)” ile dava sonuca bağlanır (m.44/2-a,b). Dava, Büyük Daire’nin bir organı olan “beş hakimlik bir kurul” tarafından AİHS ve protokollerin yorumuna veya uygulanmasına ilişkin ciddi bir sorun doğurması ya da genel nitelikli ciddi bir konu teşkil etmesi açısından incelenir (m.43/2). Bu incelemeler sonucunda davanın bu nitelikle olmadığı öne sürülerek bu istek reddedilebileceği gibi Büyük Daireye gönderilerek buradan gelecek karar ile dava sonuçlandırılır (m.43/3). Büyük Daire kararları “kesin(final)”dir (m.44/1). İlgili devletin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükümlerinin yerine getirilmesi için alınan tedbirlerin, bunun yanında alınan bireysel ve genel tedbirlerin, devletin hükme uyma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi” tarafından denetlenir (m.46).[12]

AİHM Kararlarının Türk Hukukuna Etkisi:

AİHM’nin verdiği kararlar yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi kendiliğinden iç hukuku etkilemezler, aynı şekilde mahkemenin aykırılığı saptanan işlemi; iptal edebilme, değiştirme veya bozabilme yetkisi yoktur. AİHM’nin verdiği karara ilişkin ihlal amacına uygun bir şekilde giderilmelidir. Bu işlem yerine getirilirken gerekli önlemleri davalı devlet alır; bununla birlikte kararı yerine getirecek devlet, kararı yerine getirmede yol ve yöntem seçme serbestisine sahiptir.[13]

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinde uluslararası sözleşmelerin Türk hukukundaki hiyerarşik yeri genel olarak belirlenmiştir. Ancak bu maddenin son fıkrasının birinci cümlesindeki “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir” ve onu takip eden cümlenin içinde yer alan “bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz” ifadeleri bu konuda doktrinde bazı ayrışmalara sebep olmuştur. Bazı yazarlar uluslararası sözleşme ile kanunlar arasında çatışma halinde sözleşmenin esas alınması durumunu benimserken; bazı yazarlar sözleşme hükümlerini kanunların hatta Anayasa’nın üstünde görmüştür. Bu çerçevede bu çatışmaların en aza indirilmesi için başvurulacak en güzel çözüm de sözleşme hükümleri ile iç hukuku uyumlu hale getirmektir.[14]

AİHS’ye 4 Kasım 1950 tarihinden beri taraf olan Türkiye, 1990 yılından itibaren bireysel başvuru hakkını tanımasıyla iç hukukunun insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğünün kabulü açısından önemli derecede değişmesine yol açacak sürecin ilk adımlarını atmıştır. Vermiş olduğu kararlar ile Türk hukukunun uygulamasında ve mevzuatta önemli değişikliklerin meydana gelmesini sağlamış olan AİHM’nin Türkiye hakkındaki son kararlarına göre gönderilen başvuruların sayısı her geçen yıl artmıştır ve hali hazırdaki yavaşlığı 11 nolu protokol ile de aşılamamıştır.[15]

AİHM kararlarının Türk hukukuna yansıması ihlal eden kanun hükmünde değişikliğe gidilmesi, bir içtihadın terk edilmesi ya da yargılamanın yenilenmesi, uygulamadan kaynaklanan ihlallerde de devletin emri altındaki görevlilere talimat vererek ve onları denetleyerek ihlallerin ortadan kaldırılması ve ihlallerin tekrarlanmasını önlemek amacıyla suç işlemiş olan görevliler hakkında soruşturma açılmasıdır. Sözleşmenin ihlali ile karşı karışıya kalınan durum eski hali iade edilebilecek bir hususta ise bu yönde bir karar alınabilirken, değilse tazminat ödenerek de sorun giderilebilir.[16]

AİHS’ye uyum süreci çalışmaları sırasında temel hak ve özgürlükler açısından 1982 Anayasası önemli benzerlikler göstermektedir. Diğer yandan AİHS ile AİHM’nin faaliyete geçmesinden 2013 yılına kadar, Türkiye hakkında verilen kararların ağırlıklı olarak adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, yargılamanın uzunluğu, kötü muamelenin yasağı gibi insan hakları açısından önemli konularda olması ve alınan 2984 karardan 2639’unda en az bir ihlal tespit edilmiş olması Türkiye’nin insan hakları konusunda daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini gözler önüne sermiştir.

Sonuç:

AİHS ve onun beraberinde gelen AİHM, insan hakları kavramını ortak bir güvence altına alabilmek amacıyla uluslararası boyuta taşımıştır. Bunların varlığını yaklaşık elli yıllık uzun bir süreden beri devam ettirmesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak AİHM 11 nolu veyahut 14 nolu protokoller gibi çeşitli değişikliklerle reform süreçlerinden geçmiştir ve geçmeye devam etmektedir. Bu kapsamda hem AİHM’nin iş yükünü azaltmak amacıyla getirilen uygulamalarla hem de bireysel başvurunun ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisinin getirilmesiyle verilen kararların günlük yaşama etkisi artmıştır.  Mahkeme’nin vermiş olduğu kararların yüzde 80’inden fazlasında AİHS’nin ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Hükümlerin yarısından fazlası İtalya, Türkiye, Fransa ve Rusya olmak üzere dört devlete karşı verilmiştir.

Genel itibariyle taraflar sözleşmeyi iç hukuklarına monist ya da dualist olarak adlandırılan iki görüş çerçevesinde dahil etmişlerdir. Türkiye bu sözleşmeye taraf ülkelerden ve AİHM kararlarını bünyesine dahil etmiş bir taraf olarak monist anlayışı benimsemiştir ve iç hukuktaki yerini belirli düzenlemelerle belirtmiştir.[17] Yapmış olduğu bu düzenlemelerle temel insan hakları konusunda gözle görülür nitelikte çaba sarf eden Türkiye’nin, geçmişte karşı karşıya kaldığı durumlar ve günlük hayatta karşılaştığımız olaylar ışığında hatalarından ders alarak daha kat edecek yolunun olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.

 

KAYNAKÇA:

BİLİR, Faruk: ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve 14 Nolu Protokol’’,  AÜHFD,  Cilt:55 Sayı:1, 2006

 

CENGİZ, Serkan: ‘’AİHM Kararlarının İç Hukuka Etkisi’’,  TBB Dergisi, Sayı:79, 2008

ÇİÇEK, Ş. Eda: ‘’Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine Getirilmesi’’

 

GÖZLER, Kemal: ‘’Anayasa Hukukunun Genel Esasları’’, 3.Baskı, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2012

KARAASLAN, Erol: ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Yargılama Yöntemi’’, Ankara Barosu Dergisi, Sayı:3, 2004

 

 

[1] Erol Karaaslan, ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Yargılama Yöntemi’’, Ankara Barosu Dergisi, Sayı:3, 2004, s.107-108.

 

[2] Karaaslan, ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Yargılama Yöntemi’’, s.108.

 

[3] Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, 3. Baskı, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2012, s.436.

 

[4] Ş. Eda Çiçek , Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf  , Erişim Tarihi: 30.11.2014

 

[5] Faruk Bilir,  ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve 14 Nolu Protokol’’, AÜHFD, Sayı:1, 2006, Cilt:55, s.136-137.

 

[6] Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.433-434

 

[7] Ş. Eda Çiçek , Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf,  Erişim Tarihi: 30.11.2014

 

[8] Karaaslan, ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Yargılama Yöntemi’’, s.115-116

 

 

[9] Çiçek , Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf , Erişim Tarihi: 30.11.2014

 

[10] Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.435

 

[11] Çiçek , Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf , Erişim Tarihi: 30.11.2014.

 

[12] Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.435-436

 

[13] Karaaslan, ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Yargılama Yöntemi’’, s.124-125

 

[14] Çiçek, Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf , Erişim Tarihi: 30.11.2014

 

[15]Serkan Cengiz, ‘’AİHM Kararlarının İç Hukuka Etkisi’’, TBB Dergisi, Sayı:79, 2008, s.338

 

[16] Çiçek, Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf , Erişim Tarihi: 30.11.2014

 

 

[17] Çiçek, Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı ve Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Yerine

Getirilmesi, http://eprints.sdu.edu.tr/156/1/TS00322.pdf , Erişim Tarihi: 30.11.2014

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir