Uluslararası Deniz Hukuku Komisyonu Kurum Ziyareti

 

Hazırlayan: CEREN KÖPRÜLÜ

Editör: ADA ATASOY

kdsfnsd

İstanbul Hukuk’u kazandıktan sonra hukuk dallarını araştırmaya başladım. Uluslararası alanda kendimi geliştirebileceğim, ileride yurtdışına çıkarsam seçeceğim dalın orada da etkin bir dal olmasını istedim. Araştırmamın sonucunda deniz hukukuna ısındım.

Fakültede, ILSA Uluslararası Deniz Hukuku Komisyonu’nun İTU Denizcilik Fakültesine düzenlendiği bu geziye şans eseri katıldım. İyi ki de katılmışım.

Tuzla’daki fakülteye gittik. Orada bizi deniz hukuku hocası olan Dr. Onur Sabri Durak ve fakültede eğitim gören, biri güverte diğeri de makine bölümünden olan iki öğrenci karşıladı. Onur hocamız bize “Hoş geldiniz!” dedikten sonra kimlerin deniz hukukçusu olmak istediğini sordu. Çoğunluğun el kaldırdığını gördükten sonra hafif bir tebessüm ile hukuk fakültesini kazananların çoğunun bu alanı istediğini ancak %95’inin deniz hukukçusu olamadığını söyledi. “Bu bölüm her yiğidin harcı değil!” demek istemiş gibiydi, bunu söylemesi beni hırslandırdı. Umarım diğer arkadaşlarımı da hırslandırmamıştır, aksi takdirde %5’lik dilimde olma olasılığım azalır. Şaka bir yana, bu başlangıç konuşması gezinin daha da ilgimi çekmesini sağladı. Geziye eğitim alanlarını gezerek başladık. Fakültenin sandallarını, teknelerini, gemilerini gördük. Uluslararası alanda katılıp kazandıkları bir yarışmada kullandıkları ‘Bodrum’ adlı tekneyi de gördük, öğrencilerin anılarını dinledik. Sonra kulenin, çıkabileceğimiz en üst katına kadar çıktık. Manzara nefes kesiciydi. Onur hocamız orada da bize fakülteyi anlatmaya devam etti ancak -özür dileyerek şu an fark ediyorum manzaraya öyle kendimi kaptırmışım ki, dedikleri bir kulağımdan girmiş ötekinden çıkmış. Manzaraya diyecek yoktu hakikaten!

Kuleden indik ve spor salonuna yöneldik. Yol üstünde, gemide yangın çıkması halinde yapılması gerekenlerin öğretildiği uygulama konteynerini gördük. Eğitim dahilinde konteyner içinde yangın çıkarıp öğrencilerden bir kapıdan diğerine gitmelerini, içerideki mankeni kurtarmalarını vb. istiyorlarmış.

Spor salonuna gittiğimizde hazırlık vardı. Hazırlığın sebebinin ertesi günün fakültenin kuruluş günü olduğunu öğrendik. ‘Balık Günü’ olarak adlandırdıkları bu günde; mezunlar, öğretim görevlileri ve öğrencilerin sohbet edebildiği sıcak bir ortam yaratılmış oluyor, mezunlar böylece birbirleriyle hasret gideriyormuş. Bizdeki pilav günlerini denizciler balık günü yapmış anlaşılan!

Salondan sonra kapalı havuzlarını görmeye gittik. Havuzda kurtulma- kurtarma eğitimi alıyorlarmış. Bu havuz bildiğimiz havuzlar gibi değilmiş, öğrencilerin dalgalı denizle başa çıkmayı öğrendikleri bir dalga havuzuymuş.

Bu okul gez gez bitmiyordu. Yetmiş dönümden daha büyük bir araziye kurulmuştu. Sırada Denizcilik Fakültesi’nin müzesi vardı. Müzede denizcilikle ilgili eski belgeler, bayraklar, fotoğraflar ve düğüm çeşitlerinin asıldığı bir de pano vardı. Gemilerde kullanılan eski pusulaları inceledik. Burası eskiden tahaffuzhane (karantina yeri) imiş. Yurtdışından ülkemize gelen insanlar eşyalarıyla beraber ilaçlanıp burada bekletilirlermiş. Salgınlar sebebiyle kitlesel ölümleri engellemek içinmiş bu uygulama. Yıllar önce insanların karantinaya alındığı yerlerden geçmek değişik bir histi benim için.

Şimdi, bu gezide en çok ilgimi çeken bölüme geldik… Simülatörler! Önce makine simülatörlerine gittik. Filmlerdeki gibi renk renk, boy boy tuşlar vardı. Sırf o tuşların anlamını, işlevini öğrenmek bile fazlasıyla zaman alır. Ardından güverte simülatörlerinin bulunduğu odaya gittik. Oda konsol oyun salonu gibiydi. Kapkaranlık bir odada karşımızda büyük ekranlar; önümüzde tuşlar, kollar vb. vardı. Son girdiğimiz simülasyon odası en harika olanıydı. Yük gemisini gerçekten ben kullanıyorum sandım. Odanın bir duvarını boydan boya kaplayan ekran öyle bir yerleştirilmiş ki taşıtın camlarının arkasından bakınca gerçekten de içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. Odanın merkezinde dümen, dümen ve cam arasında ise -bilgisizliğimi mazur görün- tuşlar ve filmlerdeki gibi koordinat belirleyici radar sistemlerine sahip ekranlar vardı. Rehberimiz; simülasyonu daha da ilginçleştirdi bizim için: hava değişikliği (yağmurlu, sisli vb.) durumlarında İstanbul Boğazı’nın halini gördük, denizi dalgalandırma -gerçekten başım döndü, yerimde duramadım- taşıtları çarpıştırma, gemiyi karaya oturtma gibi hallerde geminin ve ortamın ne halde olacağını bize gösterdi.

Ve son durağımıza geldik… Eğitim gemisine çıktık. Orada kadın bir kaptan ile konuşma fırsatımız oldu. Kendisi deneyimlerini aktardı bizlere. Kadınlar ve denizcilik ilişkisini, kadınların yaşadığı zorlukları, bu meslekte kadınların dezavantajlarını anlattı. Bazı şirketlerin kadın denizcileri işe almadığını söyledi. Böyle bir şey söz konusu bile olmamalı, hangi devirde yaşıyoruz! Geleceğin hukukçuları olarak bu konuda bizden bir şeyler beklediğini söyledi. Ben de bunu aklımın bir köşesine yazdım. Umarım sizler de yazarsınız.

Gezimizin sonuna geldik. Onur hocamızın, “Boşanma avukatı olmak için boşanmış olman gerekmez ancak deniz hukukçusu olmak için denizle haşır neşir olmalısın.” sözüne uyarak denizcilikle ilgili ilk gezimin çok verimli bir şekilde sonlandığını düşünüyorum. Geziyi planladıkları için komisyon yetkililerine teşekkür ediyorum. Kafamda denizciliğin temeli oluştu. Temeli sağlamlaştırmak ve inşaatı oluşturmak için tuğlaları koymaya devam edeceğim. Bunu Uluslararası Deniz Hukuku Komisyonu yardımı ile yapacağıma inanıyorum.